DE
EN
Mektuplar
Aşağıda, Samuel Widmer’in Ocak 2016 ile Aralık 2017 arasında (ölümünden sonra) Kendini Tanıma Hareketinin Dostları için “Mektuplar“ olarak yayınladığı bültenlerden bazılarının Türkçe çevirisini bulabilirsin. “Mektuplar“, 2018 yılında kitap olarak “Kendimizin ve Dünyamızın Yenilenmesi“ ismiyle yayınlandı. Yakında İngilizce olarak da yayınlanacak. Bu sitede 24 mektubun tümü Almanca ve İngilizce olarak yer almaktadır.
Mart 2016
Abstract: Şu anda, tam olarak şu anda, ne ile meşgulsün? Hayatının karmaşası içinde hiç durup bunu düşünüyor musun? Ve ne görüyorsun? Neyi fark ediyorsun? Dürüstçe cevabın nedir? Seni korku, hırs ve kıskançlık mı harekete geçiriyor? Kendini çatışmanın ortasında düğümlenmiş bulup, savunma, kontrol ve entelektüelleştirme mekanizmalarıyla mı var oluyorsun? Ya da şu anda sevgide misin, sevgi seni kapladı mı? Her ne zaman ki, bir an durup kendine bu soruyu sorduğunda; hayatının her anında sevgide misin yoksa şu an başka bir şey ile mi meşgulsün?
Ocak 2017
Abstract: Ne yazık ki kendini tanıma süreci başlangıçta uzunca bir süre can sıkıcı şeyleri yüzeye çıkartır. Biz insanların olduğumuz kişiye, düşünce ve davranış biçimlerimize özgü tüm varlığı bastırıp derine atmamız, hatta belki de saklamamız bu yüzdendir. Bizimle ilgili pek çok şey ilk başlarda pek de yüce gözükmez. Bu sebeple olduğumuzdan farklıymışız gibi davranmamız veya kendimizi kandırmak istememiz normaldir. Benliğimizin güzellikleri, ancak uzun bir süreçten sonra ortaya çıkmaya başlar. Bu yolculuğa çıkan pek çoğumuza, insani acıların bataklığından geçip, varoluşun özündeki güzelliğe ulaşmak pek mümkün görünmeyebilir. Bu sebeple gerçeğin temeline ulaşmak için aşılması gereken kendini tanıma sürecinin güzelliğini deneyimlemek, büyük bir tutkuyu ve azmi; tüm bunları kavramak da gerçeğe duyulan şiddetli bir arzuyu gerektirir.
Şubat 2017
Abstract: Kendini tanımak oldukça büyüleyicidir çünkü kendini gerçekçi bir şekilde tanımak aynı zamanda tüm dünyayı da sana açıklar. Her yaptığın şeyde, tüm evren için geçerli olan temel özellik ve prensiplerle yüzleşirsin: Bir atomun, bir temel parçacığın, hatta bir kuarkın üzerinde de çalışsan, sosyal bir yapıyı da incelesen, doğanın bir kısmını veya bir bireyi tanımaya da çalışsan bu değişmez. Tek bir yönü ya da bir parçayı bütünden ayırmadan, ayrıntılı olarak incelediğinde, her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu ve hiçbir şeyin ayrıştırılamadığını, yani her şeyin aslında aynı çağrıyı takip ettiğini çabucak fark edeceksin. Öyleyse neden kendinden başlamayasın?
Mart 2017
Abstract: Kendini tanımak özgürlüğün yoludur. Peki ama özgürlük nedir? Var olan bir şeyin karşıtı olarak oluşturulabilecek bir şey midir? Yoksa birinin size armağan edebileceği bir şey midir? Başka biri veya başka bir şeye bağımlı olan özgürlük, özgürlük değildir. Böyle bir özgürlük sizi kısır bırakacaktır. Özgürlük bir şeyin karşıtı veya bir şeye bağlı değildir. Özgürlük kendiliğinden var olur ve karşısında hiçbir şey duramaz. Özgürlük içsel bir durumdur, hiçbir şeyle çatışma halinde olmadığımızda, her şeyi olduğu gibi kabul ettiğimizde, tepki vermeksizin sadece olmayı başarabildiğimizde ya da savaşçıların deyimiyle içimizdeki dünyayı durdurabildiğimizde ortaya çıkan ve tüm enerji merkezlerimizden dışarıya açılan bir alandır. Özgürlük, içimizde ve dışımızda olan şeyleri duru bir görüş ile karşılamayı deneyimleyerek öğrendiğimiz kendini tanıma süreci sayesinde doğar. Ama aynı zamanda bu görme sürecinde, içimizde geniş bir özgürlük alanının da açılabilmesi için, olanı olduğu gibi görme özgürlüğü en başından itibaren sürecimizin bir parçası olmalıdır. Her şeyi olduğu gibi kabul edebilmek, her şeyi olduğu gibi onaylamak anlamına gelmez.
Nisan 2017
Abstract: Yaptığın her şey için gereken, tutkudur. Buna kendini tanıma süreci de dahildir. Bu tür bir tutku, ancak kendini adadığın şeye dair belirli bir amaç görebildiğinde ortaya çıkabilir. Şartlanmalardan kurtulmanın yolu, ilk önce bir birey olarak şartlanmış olduğunun farkında varmak ve en önemlisi nasıl ve neye karşı şartlandığını çözmektir. Şartlanmaların üstüne derinlemesine düşünmek faydalı olmayacaktır. Öncelikle bu şartlanmayı kendi içinde hissedip, neye karşı talim ve terbiye gördüğünün farkına varmalısın. Bunu hissetmek, gerçekten algılayabilmek, beklenen kurtuluşun yarı yoludur. Gerçek farkındalık, sana yüklenen tüm şartlanma kalıplarının baskısını azaltır; bu kalıplar yavaş yavaş insanın üzerinden dökülmeye başlar ve böylece kendini onlardan koparabilirsin. Örneğin; itaatkar ve göze batmayan birisi olmak üzere yontulmuş olduğumu, hayatımı kendi gücümden korkarak ve kendimi özgünce ifade etmekten kaçınarak geçirdiğimi kendime itiraf ettiğimde, bu itiraf beni böyle davranmaya iten kalıplardan da kurtaracaktır. Eğer yol katetmek istiyorsan tüm bu sürece büyük bir tutkuyla bağlanmalısın.
Mayıs 2017
Abstract: Bu mektubumuzda son bir kez daha kendini tanımaya ilişkin incelememiz kapsamında şartlanma, itaat ve uydumculuk döngüsünü kırdığımızda karşımıza çıkan savunmacı duyguları ele alacağız ve dürüst bir biçimde ‘‘Ben gerçekte neyim?’’ ya da daha iyi ifade edecek olursak: ‘‘Bu algılayan şey nedir?’’ sorusunu araştırmaya başlayacağız. Bu bağlamda, özellikle haz, yani insanın haz arayışı ve hazzı zor ve ciddi meselelerle yüzleşmekten kaçmak için kullanma eğilimi önemli bir role sahip olan duygusal tutumlardan birisidir. Bugün özellikle de dünyamızda çok etkin bir güce sahip olduğu için bu sorunu, yani haz odaklı davranarak savunma eğilimini işleyeceğiz. Hedonizm, yani hazza yönelme; insanların yarattığı yüzeysel ve manasız dünyanın, insan ahlakının daha doğrusu ahlaksızlığının özüdür. Bu durum, toplumun ‘‘var olma biçimi’’ ile birebir örtüşmektedir; toplumun yaşam biçiminin ve yaşama karşı tutumunun bir yansımasıdır ve son bir kaç vesileyle ele aldığımız toplumun temel değerleri olan açgözlülük, cimrilik ve rekabetin bir dışavurumudur.
Haziran 2017
Abstract: Son mektubumuzda, savunmacı duygular yani kendimizi gözlemeye başlamamızla sarsılan şartlanma ve uydumculuk yapılarının altından ilk uyanan savunma mekanizmamız üzerine başlattığımız sohbeti bir süreliğine sonlandırmıştık. Söz verdiğimiz gibi, bu ve bundan sonraki iki mektubumuzda gerçek duyguları, yani korku güdümündeki savunmacı duyguların bastırmaya çalıştığı asıl duyguları ele alacağız. Biz bu duygulara, yok sayılan veya asıl duygular diyoruz; bu duygular istenmeyen başka bir duyguya tepki olarak değil, yaşam sürecimizde doğrudan ortaya çıkarlar ve yaşadığımız bir travma ya da incinmeyle tetiklenirler.
Temmuz 2017
Abstract: Kişiler kendini tanıma yoluna çıktıklarında bunun için uyanırlar, başta genellikle heveslidirler ve hızla yol alırlar. Ancak bir noktada, ki bu çoğu kişi için yok sayılan duyguların olduğu yerdir, yaşamlarının ana konusu onları yeniden yakalar. Durma noktasına gelirler ve sürecin başında onlara son derece somut görünen Öz’e doğru aydınlanma haline erişmek artık daha uzakta görünür. Tabii ki yaşamlarının ana konusuyla bağlantılı olan kimileri de vardır ki, aslında bunlar çoğunluktadır, savunmacı duygulara takılıp kalmışlardır. Kıskançlık, sahiplenici düşünceler, kontrol etme ihtiyacı, rekabet ve çekememezlik, bir türlü bırakamadıkları duygular içinde en ‘gözde adaylar’dır. Ve tahmin edilebileceği üzere kendini tanımaya yönelen insanlar, halihazırda daha olgun olan ve bu duygular yerine daha derin duygularla ilgilenen kişilerdir.
Ağustos 2017
Abstract: Kendini tanıma yolunu keşfederken, bu mektubumuzda yok sayılan duygulara son bir kez geri döneceğiz. Sonraki mektuplarımızda, kendini tanıma sürecinin belirli yönlerine ve evrelerine, ardından da bu sayede ulaşmayı umduğumuz Özümüze değinmek istiyoruz. Elbette yok sayılan duygular aleminde umutsuzluk, keder, hayal kırıklığı, reddedilme, anlaşılmama, ümitsizlik, kaybolma hissi, muhtaç olma ve benzeri pek çok başka duygu durumu da vardır ve kendini tanıma yolunda hepsi dikkate değerdir . Bunların her biri, insanların sürekli kaçınmaya çalıştığı acı ve keder hislerinin dışavurumları ve ifadeleridir. Ancak, kendini tanıma yolunda beceri kazanan herkes, zaten tüm yolu şahsen yürümek zorunda olduğundan ve başkasının teorik bilgilerine bel bağlayamayacağından, burada yok sayılan duyguların yalnızca en önemlilerini ayrıntılı olarak tartışmak yeterli olacaktır. Bu süreç içerisinde, bu yoğun yolculuğun her yönü ciddi bir kaşif için zaten kendini gösterecektir. Bunun ardındaki ve hiç değişmeyen kural da giderek apaçık hale gelecektir: Eğer dikkatle incelersek, her savunma ve direncin ardında baskılanmış olan duygularla karşılaşırız; mesela öfke ve nefret gibi savunmacı duygular aslında üzüntü ve utanç gibi yok saydığımız asıl duyguları bastırırlar. Bu yok sayılan duyguların bizi gerçeklikten alıkoyarak Özümüze yabancılaştırması durumunu, bir kaç ay içinde, benliğimizin merkezini tanımaya başladıkça daha net belirleyeceğiz.
Kirschbaumblütenblätterweiss

Veda

Veda ediyorum
Veda acılara
Veda korkuya
Sevgi olmak istiyorum

Veda ediyorum
Veda özleme
Veda umuda
Sevgi olmak istiyorum

Veda ediyorum
Veda insana
Veda tüm duygulara
Sevgi içimde yaşıyor